Bir Bağlanma Figürü Olarak Evcil Hayvan

Bir Bağlanma Figürü Olarak Evcil Hayvan

Herkese merhaba! Uzun zamandır yazmak istediğim ve bir süredir üzerine okumalar yaptığım bir konuyla karşınızdayım: Bağlanma. Fakat bu sefer küçük ve patili bir farkla…

 

Bugün ebeveyn bağlanması değil, evcil hayvanlarımızla kurduğumuz bağlanma stillerini konuşacağız. Nasıl ki bir çocuğun hayatında ikinci ebeveyni ilkokul öğretmedir diyorsak, bence bir yetişkinin hayatında da ilk çocuğu evcil hayvanıdır. E konumuz bir yerde ebeveyn-çocuk ilişkisi. Köklerinize şöyle bir göz atıp ebeveynlerinizin kulaklarını nazikçe(!) çınlatmaya hazırsanız, lets go.

Öncelikle Bağlanma (attachment) kavramını bir hatırlayıp John Bowbly’e selam çakalım.

Bütün hikaye burada başlıyordu hatırlarsanız. Partner tercihlerimiz, birini terk edemeyişimiz, katlandıklarımız, kırıldıklarımız, sustuklarımız, içimizde büyüttüklerimiz… Hepsinin bir kaya gibi içimize oturmuş olan bağlanma ile ilişkili olduğunu öğrenmiştik. Kimimiz o kayayı eğip bükmeyi, üstüne oturup keyif yapmayı öğreniyor psikoterapi sayesinde; kimimizin oraya hala sırtı dönük, bakmaya cesareti yok. E kolay değil insanın kendiyle karşılaşması. Her neyse… Patilere geleyim.

Sosyal medyadan beni takip eden okuyucular bilir, bir süre önce ikinci kediyi sahiplendim.

Herkes işini gücünü bırakıp çocuklarıma baksın çabuk:)

İkinci kez anne olmuş gibi hissederken dedim ki biz baya baya evcil hayvanlarımızla ebeveynlik provası yapıyoruz. Onlarla kurduğumuz bağlanma ilişkisi de bize bir şeyler anlatıyor olmalı.

Araştırdıkça gördüm ki evcil hayvanlarımızla olan bağlanma ilişkimizin ebeveynlerimizle olan bağlanma ilişkisiyle paralellik gösterdiğini düşünen yalnızca ben değilmişim elbette. MarsaSambola ve çalışma arkadaşları 2017 yılında bu parellik üzerine çalışmışmalar yürütmüşler.

Levinson (1969) evcil hayvanın ulaşılmaya hazır halde, aktif, sevecen olmasından dolayı doğal bir bağlanma nesnesi olduğunu öne sürmüş. Tabii söz konusu kediler olunca, ne kadar ulaşılmaya hazır oldukları soru işareti? Neyse, çocuklarımızı gömmüyoruz.

Minti: İyi ki ölsem

Yapılan bu akademik araştırmalarda sıklıkla kullanılan bir ölçek var: Lexıngton Evcil Hayvanlara Bağlanma Ölçeği. İntihal olmaması için ölçeğin tamamını paylaşamıyorum, merak ederseniz bağlantıya tıklayarak ilgili çalışmaya ulaşabilirsiniz. Birkaç örnek soru bakalım:

  • Evcil hayvanım benim için herhangi bir arkadaşımdan daha değerlidir.
  • Evcil hayvanlar, aile üyeleriyle aynı hak ve ayrıcalıklara sahip olmalıdır.
  • İnsanlara karşı duygularım, onların evcil hayvanıma davranışlarından etkilenir.
  • Evcil hayvanımın resimlerini başka insanlara göstermekten zevk alırım.
  • Evcil hayvanımı sevmemin sağlıklı kalmama yardım ettiğine inanırım.
  • Evcil hayvanıma iyi bakabilmek için hemen hemen her şeyi yaparım.
  • Evcil hayvanımın ailemin bir parçası olduğunu hissediyorum.
  • Evcil hayvanım, kendimi ne zaman kötü hissettiğimi anlar.

Ben hepsine kesinlikle katılıyorum müsaadenizle? Yani patili çocuklarımıza bağlı mıyız? Kesinlikle.

Peki bu nasıl bir bağlanma?

Kaygılı mısınız?

Kaygılı bağlanma stili, güven duygusuyla beslenmemiş ilişkiyi temsil eder. Çocuk ilk sevgi nesnesine (anne veya bakım veren kişi) güvenmez, dolayısıyla yetişkin ilişkilerinde de kronik güvensizlik hisseder. Partnerine ulaşamadığında aldatıldığını veya terk edildiğini düşünür, panikler. Reddedilme kaygısı yüksektir, her an başkaları tarafından zarar göreceğine inanır. Çünkü hayattaki ilk sevgi nesnesinden gerekli ruhsal beslenmeyi sağlayamamıştır. Terk edilmemek, aldatılmamak, kalp kırıklığı yaşamamak için de partnerine yapışmak ister.

Pati ilişkisi:

Kaygı öyle bir zehir ki, her türlü ilişkide zemin bulup yaşayabiliyor. Evcil dostlarınızın sağlığıyla ilgili sürekli bir kaygı halindeyseniz, evden çıkmadan önce camları ve prizleri 55 kere kontrol etmeden duramıyorsanız (bu ben), durup dururken onları kaybetme korkusu hissediyorsanız, en ufak bir sağlık problemlerinde felaket senaryoları yazıyorsanız… Sanırım konuyu anlatabildim. Ama durun, hemen kendimizi etiketlemiyoruz. Durup düşünüyoruz, kendimize ayna tutuyoruz.

Gece online olmuşsun??

Kaçıngan mısınız?

Kaçından bağlanma stilinin alt kırılımları da var, genel olarak bahsedeceğim. Bu stilin en temiz ifadesi “Issız Adam Sendromu” aslında. “Ada ben ayrılmak istiyorum” :)

Kaçıngan bağlanma tarzına sahip kişi duygusal ilişkiden kaçar. Sizden en çok ne zaman uzaklaşır biliyor musunuz? Size karşı duyguları en yoğun olduğu anda! Çünkü ilişki ve yakınlık onun için korkutucudur, sanki dokunsa eli yanacak gibi. Koşarak uzaklaşmalıdır. Zaten nasıl ilişki kuracağını da bilemez, istese de yapamaz yani. “Kızım bilmediğin şeyler var, ailemle de kötüyüz” klişesini yemeyin ama:) Bu stile sahip kişilerin aile öykülerinde sevgisizlik ve ilgisizlik görürüz. Onlar ne yazık ki ihmal edilmiş çocuklardır.

Pati ilişkisi:

Evinizde yaşayan canlıya karşı aşılmayan kurallarınız, yasaklarınız mı var? Evcil dostunuzu öpmekten, aynı yatağı paylaşmaktan, kısacası onunla temas etmekten birkaç adım geri mi duruyorsunuz? O zaman haberler pek iyi değil… Şaka şaka, amacım kimsenin ilişki dinamiğini eleştirmek değil, asla. Sadece bu kurduğunuz, daha doğrusu kurmadığınız ilişki başka hangi ilişkilerinize benziyor, bu davranışlar size bir yerden tanıdık mı geliyor, sizden ilk kim kaçmıştı gibi soruları düşünün istiyorum. Bağ kurmak neden bu kadar korkutucu?

Biz şimdi neyiz?

Güvenli misiniz?

Tatlıyı sona sakladım:) Adı üstünde, güven ilişkisine dayanan ve çölde su bulmak kadar zor rastlanan bağlanma stili. Güvenli bağlanan kişiler kendilerini sevilmeye layık görürler öncelikle. Sevgi konusunda cömertlerdir, insanlara güvenirler, yakınlık kurmaktan korkmaz veya kaçmazlar. Ebeveynleri tarafından sevilmiş, kabul görmüş, kapsanmış çocuklardır bu şanslı azınlık.

Pati ilişkisi:

Bu kısımda Kedilerden Neler Öğrendik yazımı hatırlatmak istiyorum. Aslında o yazıda bahsettiğim her şey güvenli bağlanmaya göz kırpıyor. Birini severken karşılık beklememek, alanına saygı duymak, hoş görmek, paylaşmak, sorumluluk almak ve tüm bunları yaparken öz saygıyı hiç kaybetmemek. En önemlisi, “Karşımdakinin beni, benim istediğim gibi sevmeme hakkı olduğunu öğrenmek…” E tabi bir de kaygı ve korkularını mantıklı bir zemine dayandırıyorlar sanırım güvenli bağlanan kişiler.

Ooo oo ooooo o da seviyo….

Bazen şöyle cümleler duyuyorum, “Ooo sen kedilerine böyleysen kimbilir çocuklarına nasıl davranırsın” veya “Kedilerini bu kadar çok seviyorsan çocuğun olsa kafayı yersin”.

Biyolojik olarak bir çocuk dünyaya getirmedim, ama şunu biliyorum. Bence anne olmak için doğurmak da şart değil, o bebeğin kendi türünden olması da. İnsan başka biri tarafından dünyaya gelmiş bir yabancıya de annelik yapabilir, insan olmayan bir yavruya da.

Bağlanma“Kedilerini bu kadar çok seviyorsan çocuğun olsa kafayı yersin” iddiasına katılmıyorum. Sevgileri yarıştırmak veya karşılaştırmak hiçbir şeye hizmet etmez bence. Ama şu doğru, “Sen kedilerine böyle bağlandıysan çocuğun olsa neler yaşayacağını tahmin edebilirsin”. Exactly!

Dahası, patili dostlarınla kurduğun ilişki bağlanma stilini kulağına fısıldayıp seni belli noktalarda uyarabilir.

Patili çocuğunuzla olan ilişkinize bir de bu gözlüklerle bakın istedim, umarım faydalı olmuştur.

Oksitosininiz bol, bağlanmalarınız güvenli olsun.

Bir Yorum Bırak

Bu web sitesi, deneyiminizi geliştirmek için çerezleri kullanır. Bunu kabul ettiğinizi varsayacağız, ancak isterseniz devre dışı bırakabilirsiniz. Kabul Et Ayrıntılı Bilgi