Hayatın İçinden Psikoloji Teorileri 2- Kendini Gerçekleştiren Kehanet

Yayınlanma Tarihi: Son Güncelleme:

Kendini Gerçekleştiren Kehanet (Self Fulfilling Prophecy)

Halk diliyle “Neye inanırsan onu yaşarsın”, daha da halk diliyle “Bir şeyi kırk kere söylersen olur”… Hayatın İçinden Psikoloji Teorileri serisinin ikincisiyle sizlerleyim, karşınızda Kendini Gerçekleştiren Kehanet.

Teoriyi Robert Merton, 1959 yılında “Sosyal Teori ve Sosyal Yapı” adlı eserinde ortaya atmış. İnandığımız düşüncelerin davranışlarımıza yön vereceğini ve günün sonunda düşünce biçimimizin olayları etkileyeceğini iddia ediyor teori. Robert Merton kendi ifadesiyle, “Bir durum gerçek olarak algılanıyorsa o durumun sonuçları kişinin gerçeği olacaktır.” diyor. 

Zannettiğimizden daha güçlü olabilir miyiz bir bakalım.

Kendini Gerçekleştiren Kehanet

Günlük hayattaki kendini gerçekleştiren kehanet örnekleri saymakla bitmez. Başarısızlık hikayelerine yakından bakmanız yeterli. Sınavdan kesinlikle geçemeyeceğine inanan bir öğrenci düşünelim. Öğrenci bu düşüncesinden dolayı çalışma motivasyonunu kaybedecektir. Yeteri kadar çalışmadığı için sınavdan kalacak, sonuçta da “Ben zaten böyle olacağını biliyordum” diyecektir.

Peki, bu öğrencinin sınavda başarılı olamama sebebi gerçekte ne? Potansiyeli mi yoksa inancı mı? İnanmak başarmanın yarısından bir fazla mıdır?

Kendini Gerçekleştiren Kehanet teorisiyle terapilerde çok sık selamlaşırız. Çünkü insan bir öyküye veya bir döngüye inanırsa, bunu destekleyen kanıtlar arar. Zamanla kendi yarattığı hikâyeye bağlanır, pekiştirir. “Kimse beni sevmiyor” düşüncesine inanırsa mesela; etrafında onuseven insanları görmez, sevmeyenlere zoom yapar. “Al işte, haklıyım!” dercesine.

Terapistin görevi  burada danışana gerçekleri buldurmaktır. “Kim sevmiyor seni?”, “Ne zamandan beri böyle hissediyorsun?”, “Bu duyguyu ilk ne zaman hissetmiştin?” derken tokat gibi gerçekler, terapi koltuğuna çakılıp kalmalar ve sehpadan alınan 3-5 selpak, salyalar sümükler… Biz şimdilik bu kadar derine inmeyelim, konumuza dönelim.

Partnerinizin sizden soğuduğuna, eskisi gibi hissetmediğine inanıyorsunuz mesela. Bu düşünceyle belki fark etmeden siz partnerinize soğuk davranmaya başlıyorsunuz, sebep yokken iğneleyici konuşuyorsunuz, bir şekilde farkında olmadan onu kendinizden uzaklaştırıyorsunuz. Aranız soğuyor ve kehanet böylece kendini gerçekleştiriyor. Yani başımıza gelmesinden korktuğumuz şeyin gerçekleştirme ihtimalini arttırıyor olabiliriz. Bilinçdışı işte bu kadar güçlü!

Robert Renthal ve Lenore Jacobsen yaptıkları bir araştırmada öğrencilerin zekalarını test ettiler.

20 öğrenciye “IQ’su yüksek” dediler ve bu bilgiyi hem öğrencilerin kendilerine hem de öğretmenlere verdiler. Fakat aslında bu 20 kişi, IQ’su yüksek kişiler değil, hepsi ortalama seviyede “zeki” öğrencilerdi (zekanın ne demek olduğunu da bir ara tartışırız). Bir senenin sonunda bu öğrencilerin gerçekten de IQ seviyesinde artış olduğu gözlemlendi. Neden? Çünkü öncelikle kendileri zeki olduklarına inandılar, davranış ve beklentilerini bu doğrultuda şekillendirdiler. Öğretmenleri de onların zeki olduğuna inandı ve büyük ihtimalle onlara daha çok yatırım yaptılar, daha çok ilgilendiler. Kehanet kendini gerçekleştirdi.

Yani sadece kendi inançlarımız değil, başkalarının beklentileri de kendini gerçekleştiren kehanet üzerinde muazzam etkili. Tam da bu sebeple kendini gerçekleştiren kehanet teorisi Pygmalion Etkisi (Beklenti Etkisi) olarak da anılır bazı kaynaklarda.

Kendini Gerçekleştiren Kehanet

1963 yılında psikolog Robert Rosenthal ve Kermit Fode, iki grup öğrenci ve bir takım farelerle benzer bir araştırma yürüttü.  Fareler önemli:)

Öğrencilerden beklenen, fareler bir takım görevler öğretmeleri. Bu doğrultuda her iki gruptaki öğrencilere de fareler veriliyor. İlk gruba deniyor ki size verilen fareler çok özel, üstün zekaya sahip fareler. İkinci gruptaki öğrencilere ise kendilerine verilen farelerin genetik olarak dezavantajlı olduğu söyleniyor. Gerçek şu ki, hiçbir fare özel veya genetik olarak dezavantajlı değil. Hepsi tamamen rastgele seçilmiş fareler. Bir psikoloji deneyinin içerisindeyseniz gördüğünüz, duyduğunuz hatta dokunduğunuz hiçbir şeye inanmayın:)

Deneyin sonucunda ilk gruptaki öğrencilerin, ikinci gruptaki öğrencilere göre farelere daha sabırlı ve şefkatli davrandığı görülüyor. İlk gruptaki fareler, ikinci gruptaki farelere göre labirentte yürüme deneyinde daha iyi performans gösteriyorlar. Aynı “zeki” öğrencilerle öğretmenlerin ilişkisi gibi değil mi?

David J. Schwartz’ın çok sevdiğim bir sözüyle noktalamak istiyorum.

“Bir şeyin imkânsız olduğuna inanırsanız, aklınız bunun neden imkânsız olduğunu size ispatlamak üzere çalışmaya başlar. Fakat bir şeyi yapabileceğinize inandığınızda, aklınız bunu yapmak üzere çözümler bulma konusunda size yardım etmek için çalışmaya başlar.”

Veya siz Simaycı’ya kulak verin: Bir şeyi gerçekten istersenbütün evren onu gerçekleştirmek için işbirliği yapar.”

Bu sözü Kendini Gerçekleştiren Kehanet teorisine uyarlarsak, bir şeye gerçekten inanırsan onu gerçekleştirmek için evren seninle işbirliği yapar diyebiliriz. Çünkü neye inanırsak, onu büyütüyoruz.

Bir sonraki teori için aynı yerde, aynı saatte…

Sevgiler.

Bir Yorum Bırak

Bu web sitesi, deneyiminizi geliştirmek için çerezleri kullanır. Bunu kabul ettiğinizi varsayacağız, ancak isterseniz devre dışı bırakabilirsiniz. Kabul Et Ayrıntılı Bilgi