Yeniden Canlanmak: 6 Soruyla Tükenmişlik Sendromu

Hello… Bu hafta sizi bembeyaz yakalı dünyama davet ediyor ve konuşmacı olarak davet edildiğim “Değişim & Psikoloji” temalı söyleşiyi kelimelere dökmek istiyorum.

Tükenmişlik sendromu çerçevesinde değişimi yönetmek ve resilience (yılmazlık) konuştuk. E tabii laf lafı açtı konu pozitif psikolojiye de geldi.  Onlar sordu, ben cevapladım. Sonra dedim ki ACABA PODCAST Mİ YAPSAM… PODCAST YAPMAZSAM ÖLCEKMİŞİM. Ama konumuz bu değil.

Tükenmişlik SendromuHazırsanız başlayalım…

6 Soruyla Tükenmişlik Sendromu

1- Tükenmişlik ve resilience (yılmazlık) kelimeleriniz hepimiz en az bir kez duymuşuzdur. Bu kavramlar tam olarak neyi ifade eder? Aralarında nasıl bir bağlantı vardır?

Tükenmişlik sendromu bir çeşit depresyon aslında, iş kaynaklı depresyon. Yıkılmadım ama ayakta da değilim durumu? Kişinin yaptığı işe karşı motivasyonunu ve merak duygusunu kaybetmesi. Tabii günlük dilde gelişigüzel söyleyiveriyoruz, “tükendim” diyoruz. Yanlış hatırlamıyorsam ilk Meryem Uzerli’den öğrendik tükenmeyi. Gazete manşetleriyle bu sendroma hakim olduk. 

Tükenmişlik Sendromu

Resilience (yılmazlık) ise zorluklarla başa çıkabilme ve stresle mücadele etme yeteneği olarak tanımlanıyor. Yani aslında olumsuz durumlarla karşılaşınca verdiğimiz “Bu da geçer” reaksiyonu veya beynin hemen yeni yollar, çözümler arama durumu.

Tükenmişlik ile resilience (yılmazlık) arasındaki ilişkiye gelince… Metaforla anlatayım havam olsun:) Tükenmiş sendromunu karanlık bir gölge, bir karabasan olarak düşünürsek; resilience (yılmazlık) bizi ayakta tutan sihirli bir iksir gibi.

2- Peki, tükenmişlik sendromuna veya yılgınlığa neler sebep olur? Özellikle değişim süreçlerinde ayakta kalmakta neden zorlanıyoruz? 

Beynimiz evrimsel olarak problemleri büyütmeye ve yeteneklerini azımsamaya programlı. Çünkü atalarımız hayatta kaldı. Negatife odaklanmamış olsalardı hayatta kalamazlardı ve biz de o insanların torunlarıyız. Hep kötü senaryoları düşünüyoruz, yapamayacakmışız gibi geliyor. Belki de hiç çekmeyeceğimiz acıları zihnimizin içinde çekiyoruz. Bu da bizi daha yılgın bir yere götürüyor.

Negatifi düşününce her şeyi negatif algılıyoruz ve aslında potansiyelimiz de baskılanıyor. Çok klişe gelebilir ama pozitif düşünce çok önemli. Tam da bu noktada pozitif psikolojiye bir selam çakmak lazım.

Pozitif psikolojinin minnoş bir ev kedisi gibi algılandığına bakmayın siz. Aslında temelinde nörobilim var. En basit haliyle şöyle anlatayım: Beynimiz resimlerle çalışıyor. Bir çocuğa “Koşma düşersin” dediğinizde çocuğun zihninde oluşan resim “koşmak” veya “düşmek”. Çünkü koşmamanın resmi yok. Yetişkin beyni de çok farklı değil. Kelimelerimiz pozitifse resim güzelleşiyor.

Daha önce de bir yazımda detaylı olarak anlatmıştım, kısaca hatırlayalım.

Pozitif kelimeler kullandığımızda, beynimizin karar verme ve problem çözme becerilerinden sorumlu olan ön lobu (frontal lob) güçleniyor.

Kelimelerimiz negatifse, beynin duygu merkezi (amigdala) uyarılır ve stres hormonumuz artıyor. Negatif kelimeler beynimize gönderdikleri mesajla ön lobdaki mantıksal düşünme bölgesini kısmi olarak kapatıyor.  İşte size öfkeyle kalkıp zararla oturmanın bilimsel açıklaması:) Bu durumun sebebi tam olarak beyninize gönderdiğiniz mesajlarla mantıklı düşünme yetinizi geçici olarak devre dışı bırakmış olmanız. Kelimelerin gücü işte tam da buradan geliyor.

3-Bu durumda daha kötümser insanların tükenmişlik sendromuna daha yatkın olduğunu söyleyebilir miyiz? Kişilik özellikleriyle tükenmişlik sendromu arasında bir bağlantı var mı? 

Evet, kötümser insanların tükenmişlik sendromuna ve hatta depresyona daha katkın olduğunu gösteren birçok çalışma var. Son yıllarda dikkat eksikliği olan insanların da değişim ve engeller konusunda daha çok zorlandığını gösteriyor. Kafasını zor toplarken hayatlarını nasıl toplasınlar hikayesi:) Etiketleme yapmayalım ama iş hayatında belli başlı kişilik özellikleri tükenmişlik sendromu tetikleyicisi olabiliyor. 

Mesela bir iş bitmeden başından kalkamayan biriyseniz işiniz zor olabilir. Zihnin enerjisi sonsuz değil çünkü, nefes almaya için vermek gerekiyor. Benzer şekilde mükemmeliyetçi insanlar, kimseye hayır diyemeyenler, insanları memnun etmekten beslenenler, delege edemeyenler yüksek tükenme riski altında. 

4- Tükenmiş veya yılgın hissettiğimizde neler yapabiliriz peki?  Yaşadığımız duygusal dalgalanmalarla nasıl başa çıkılabileceği hakkında neler söyleyebilirsin?

Öncelikle nedenini anlam lazım. Tükenmişlik hissinin yüz milyon farklı sebebi olabilir. Sizinki hangisi, buna bakmak lazım. Reçete de bu doğrultuda şekillenir. Mesela hayır diyemeyip her işi üstlendiğiniz için tükenmiş hissediyorsanız sınır çizmeye çalışmak lazım. Tükenmişlik hissinin sebebi geçici bir iş yoğunluğuysa önceliklendirme yapılabilir. 

Ruhuna yeni bir nefes, zihninin canlı tutacak uğraşlar bulmak önemli. Zihnini taze tutacak uğraşları olan insanların tükenmişlik döngüsüne girmeleri çok daha zor.

Pozitif psikoloji egzersizlerine şans verilebilir. Bu egzersizlerin etkisine şoke olabilirsiniz! Benim favorim 100 Happy Days :)

Her şeyin temelinde öz şefkat olduğunu unutmayalım. Kendimize kocaman satılıp omzumuzdan öpelim <3

Ve yardım isteyelim. Bazen tek başına olmaz, birinin elinizden tutması gerekir. Bu kişi bir dost, bir terapist, bir koç, bir aile üyesi olabilir. Bazen kedi de olur :))

5- Harika… Konumuz Psikoloji & Değişim kapsamında son bir soru sormak istiyorum. Değişim süreçlerinde tükenmiş hissseden kişiler bizden yardım istedi diyelim ki. Onları nasıl destekleyebiliriz?  

Bu değişime ikna etmek önemli. Burada gerçek olmayan bir şeye ikna etmekten, bir fikri altı boş bir şekilde pazarlamaktan bahsetmiyorum. Rasyonel argümanlardan bahsedilebilir, bakış açılarını genişletmek konusunda ilham verilebilir. Örnek olaylar ve başarı hikayeleri anlatılabilir. Farkındalık yaratılabilir.

Bir de ben yoğun iletişimin (over communication) gücüne inanıyorum. Her adımda bilgi vermek, güvende hissettirmek lazım. Hepsinden önemlisi de kişileri değişimin bir parçası yapmak! Kişiler parçası olduğu, hatta küçük sorumluluk aldığı konuları benimserler.  

Yılgınlığın ve tükenmişliğin onaylandığı kültürler olabiliyor şirketlerde. Çok yoğunuz! En çok biz çalışıyoruz! Gece 3’te bilgisayar açtım, of da of pof da pof… Çok çalışmak bundan 10-15 sene önce prim yapıyordu belki ama dünya değişiyor, biz değişiyoruz. Şu an akıllıca çalışmanın önemli olduğu dönemdeyiz. Bu kültürün yaratılmaması için çaba gösterebiliriz.  Kelimelerin gücünden ve beynin çalışma süreçlerinden bahsetmiştik, pozitif kelimelerin kullanılacağı pozitif bir iklim yaratmak önemli.

6- Son olarak, bugün bu söyleşiyi dinleyen katılımcılar için bir cümlelik bir öneri alabilir miyiz senden?

Önce merak ölür, sonra insan ölür; merak duygunuzu hiç kaybetmeyin.

Bir Yorum Bırak

Bu web sitesi, deneyiminizi geliştirmek için çerezleri kullanır. Bunu kabul ettiğinizi varsayacağız, ancak isterseniz devre dışı bırakabilirsiniz. Kabul Et Ayrıntılı Bilgi