Hayatın İçinden Psikoloji Teorileri 1- Bilişsel Çelişki Kuramı

Yayınlanma Tarihi: Son Güncelleme:

Hayatın İçinden Psikoloji Teorileri 1- Bilişsel Çelişki Kuramı

“Hocam bunlar günlük hayatta ne işimize yarayacak?”

Ben bu soruya lise yıllarımda hiç cevap alamadım, o yüzden de vasatın vasatı bir öğrenciydim? Türev integral falan hala kabuslarıma girer zaman zaman.

Sonra tek istediğim bölüm olan Psikoloji’yi kazandım ve her anlamda öğrenciliğin premiumunu yaşadım diyebilirim. Sınavdan bir önceki gece sabahlara kadar eğlenip AA ile geçmek buna dahil? Ee sevdik bir kere.

Hayatın bu kadar içinden bir bölüm okuduğunda, öğrendiği her şeyin bir şekilde işine yarayacağına emin oluyor insan. Bu bağlamda sevdiğim bir teoriden sizlere de bahsetmek istedim. Hoşunuza giderse belki seri yaparız.

Hazırsanız başlıyoruz.

Bilişsel Çelişki Kuramı (Cognitive Dissonance Theory)

Teori 1956 yılında Sosyal Psikolog Leon Festinger tarafından ortaya atılıyor ve beynin inanç, tutum ve davranış üçgeninde her zaman tutarlılık aradığını anlatıyor.

Her eylemin üç ana unsuru vardır diyor teori; tutum (attitude), inanç (belief) ve davranış (behavior). İçsel huzur için bu üç unsurun birbiri ile uyumlu olması gerekir. Uyumsuzluk varsa bilişsel çelişki (cognitive dissonance) ortaya çıkar.

Aslında hepimiz, en temelde düşüncelerimizle davranışlarımızın tutarlı olmasının peşindeyiz ve çatışmayı yok etmek üzerine programlıyız. Psikolojik gerginliği yok etmek isteriz ki huzura kavuşalım. Bu uğurda gerekirse kendimizi manipüle eder, yalanlar söyleriz.

Bilişsel ÇelişkiKişisel bir örnek paylaşayım. Yıllar önce psikoloji okumak istediğimi söylediğimde, kendisi de bir doktor olan ve her zaman doktor olmamı isteyen babam, psikoloji bilimine bir güzel b*k attı? Psikiyatristlerin altında ezileceksin, ne yapacaksın psikolog olup, milletin derdiyle mi uğraşacaksın tadında cümleler… Tahmin edersiniz. Tabii bu cümleler beni ne kadar etkiledi? Sıfır. Tercih listemdeki tek bölüm psikolojiydi. Sonra ben bölümü kazandım ve ne oldu dersiniz? Babam bir anda psikoloji biliminin en büyük savunucusu oldu.

Peki ne değişti?

Artık olan oldu, kızı psikolog olacak kaçış yok. Ve biricik kızı, değersiz bir bölüm seçmiş olamaz. Biricik kızı psikiyatristlerin altında ezilecek olamaz! O zaman bu bölüm muazzam olmalı. Psikoloji biliminin köpeğiyiz bundan sonra! Bilişsel çelişki yaşamamak için beyni bunları ışık hızıyla yaptı, inanamadım.

Bu tarz teorilerin deney boyutlarını oldukça çarpıcı buluyorum. Gerek eğitimlerde gerekse bu yazılarda bence insanları inandırdığım nokta bu deneyler oluyor. Birkaç tane anlatayım, ortamlarda satarsınız.

Bir sosyal psikoloji deneyinde katılımcıları 3 gruba ayırıyorlar. Girmeleri gereken bir takım var, adına Star takımı diyelim (orijinalindeki ismini hatırlamıyorum).

Birinci gruba, “Star takımına dahil olmak için, bazı testlerden geçmen gerekli” diyorlar ve önlerine zorlayıcı koşullar koyuyorlar.

İkinci gruba, “Star takımına girebilmen için bu anketi doldurmalısın” diyorlar.

Üçüncü gruba, “Star Takımına alıyorum sizi” diyorlar. Yarın gel başla der gibi.

Bu üç grup arasındaki tek fark gruba katılım şekilleri. Deneyin sonunda bu gruptan ne kadar keyif aldıklarını soruyorlar ve birinci grubun en yüksek oranda memnun olduğunu görüyorlar.

Sebebi açık, birinci grup bu takıma seçilmek için en çok çaba sarf eden grup. Bunca uğraş boşuna olamaz! O yüzden sevilecek bir şeyler bulmak durumundalar ki bilişsel çelişki yaşamasınlar.

Şirketiniz işe alım sürecinde sizi 4 aşamalı bir değerlendirme uygulamasından geçirdiyse ve size ter döktürdüyse, büyük ihtimalle oryantasyon sürecinizi olumlu değerlendireceksiniz. Çünkü beyin yine ne diyor? “Bu kadar çaba boşuna olamaz!”. Ve başlıyor oradaki pozitifi aramaya.

Bilişsel Çelişki Kuramının babası Festinger’in bizzat kendisinin yaptığı bir deney var.

Birinci gruba muazzam sıkıcı bir görev veriyor. Diyor ki sizin göreviniz duvardaki çivileri sökmek. Fakat bununla bitmiyor. Diyor ki bu işin çok eğlenceli olduğunu söyleyeceksiniz. Bunun karşılığında da 20 dolar alacaksınız.

İkinci gruba aynı görev aynı şekilde veriliyor ancak karşılığında ödenen para 20 dolar değil, 1 dolar.

Her iki grup da aslında çok sıkıcı olan bir işi eğlenceliymiş gibi anlatıyorlar, yani yalan söylüyorlar.

Sonra deney bitiyor, diyorlar ki hadi bakalım artık yalanları bir kenara bırakalım. Bu deneyden ne kadar keyif aldınız?

Sonuç şaşırtıcı.

20 dolar alan katılımcılar deneyin çok sıkıcı olduğunu söylerken, 1 dolar alanlar deneyin o kadar da sıkıcı olmadığını, hatta eğlendiklerini söylüyorlar. Yani, kendi yalanlarına kendileri inanmışlar. Ama nasıl ve neden?

Festinger katılımcıların yaşadığı bu durumu şöyle açıklıyor;

20 dolar alan denekler, “Az önce yalan söyledim ama karşılığında çok para aldım. Bu yüzden kendimle çelişen bir şey yaptığımı düşünmüyorum” yargısına sığınıyorlar ve bu yüzden kendileriyle çelişkili olmadıklarına inanıyorlar. Onların kendilerini kandırmasına gerek yok çünkü “Aldığım paraya bu yalan söylenir” diye düşünüyorlar. Para için yalan söyledikleri çok net. Fakat 1 dolar alan denekler yalan söylemelerini hiçbir dışsal etkenle açıklayamıyorlar. 1 dolar yalan söylemek için yeterli bir para değil. Bu da onların içinde bir bilişsel çelişki yaratıyor.

Bilişsel çelişkiyi gidermek için az önce yaptıkları davranışı değiştiremezler, zamanı geriye almak mümkün değil. Geriye sadece tutumları kalıyor. Yani “Aslında o kadar da sıkıcı bir iş değildi” yargısı imdatlarına yetişiyor. Böylece kendi yalanlarına inanıp huzura kavuşuyorlar.

Huzura kavuşmamız için ya davranışı değiştireceğiz ya da tutumu. Bu yüzdendir ki toksik ilişkilerimizden kurtulamayıp “Ama beni çok seviyor” diyoruz. Bu yüzden işimizi sevmediğimiz halde daha iyi şartlarda bir iş bulma imkânımız olmadığından “Biz bir aileyiz” bahanesinin altına sığınıyoruz. Kendimizi kandırdığımız, kandırmak zorunda kaldığımız dünya kadar hikayemiz var. Tüm çaba mutlu ve tutarlık hissetmek için elbette.

Tıpkı deneyde de olduğu gibi, zamanı geri almak hiçbir zaman mümkün değil. Ama hayat bize davranışlarımızı değiştirebileceğimiz sonsuz olay sunuyor. Terapist bir arkadaşım bir gün “Olaylar seninle konuşur” demişti. Hep aynı döngüde, aynı problemleri yaşıyorsan orada öğrenmek zorunda olduğun bir şey vardır. Olaylar benzer şekilde devam ediyorsa, henüz öğrenememişsindir.

Bu kuramı bilmenin en büyük faydası bence neye gerçekten inanıyoruz, neyin arkasına sığınıyoruz, hangi davranışı değiştirmekten korkuyoruz veya değiştirmeyi aklımıza bile getiremiyoruz sorularına yanıt aramak. Beyin elbette ki çelişkiyi yok etmek için yalanlar üretme eğiliminde olacak, öte yandan her zaman her türlü değişim de farkındalıkla başlayacak.

Şimdi hayatınızdaki bilişsel çelişkilere bir göz atın ve bir sonraki psikoloji teorisi için beni takipte kalın:)

Sevgiler.

Bir Yorum Bırak

Bu web sitesi, deneyiminizi geliştirmek için çerezleri kullanır. Bunu kabul ettiğinizi varsayacağız, ancak isterseniz devre dışı bırakabilirsiniz. Kabul Et Ayrıntılı Bilgi